29 Aralık 2019 Pazar

Türkiye Tarihi (1071-1453) Bizans'tan Türkiye'ye KRONOLOJİ

KRONOLOJİ
Selçuklular
1063-1072  Alp Arslan
1071  Malazgirt (Manzikert) Muharebesi
1081-1092  1. Süleyman
1092-ııo7  1.  Kılıç Arslan
1107-1116  Melikşah
1116-ıı56  1. Rükneddin Mesud
1156-ıı92  il. Kılıç Arslan
1192-ıı96, 1204-1210  1. Gıyaseddin Keyhüsrev
1196-1204  il. Rükneddin Süleyman
1204-1205  III.  İzzeddin Kılıç Arslan
1210-1220  1.  İzzeddin Keykavus
1220-1237  1. Alaeddin Keykubad
1237-1243  11. Gıyaseddin Keyhüsrev
1243  Kösedağ Muharebesi
1246-1248  il.  İzzeddin Keykavus
1248-1265  iV. Rükneddin Kılıç Arslan
1249-1257  11. Alaeddin Keykubad
1265-1283  III. Gıyaseddin Keyhüsrev
1283-1284, 1284-1293, 1294-1301, 1303-1307  11.  Gıyaseddin Mesud
1284, 1292-1293, 1301-1303  III. Alaeddin Keykubad
1307  III. Gıyaseddin Mesud

İlhanlılar
1253-1265 Hülagu
1265-1282 Abaka
1282-1284 Ahmed Tegüder
1284-1291 Argun
1291-1295 Geyhatu
1295         Baydu
1295-1304 Gazan

1304-1316 Olcaytu
1317-1335 Ebu Said

Beylikler Geç 13. yüzyıl: Beyliklerin kuruluşu
?-y .1324  Osman
y. 1324-1362 Orhan
1326  Bursa'nın Osmanlıların eline geçmesi
1331  Nikea [İznik] Osmanlıların eline geçmesi
1337  Nikomedia [İzmit] Osmanlıların eline geçmesi
1330'lar  Karesi'nin Osmanlıların eline geçmesi
1344  İzmir'in kısmen Haçlı kuvvetinin eline geçmesi
1354  Gelibolu'nun Osmanlılarca işgali
1362-1389  1. Murad
1369 Adrianopolis'in (Edirne) Osmanlıların eline geçmesi
1371  Çirmen Muharebesi (Meriç)
1370'ler  Germiyan ve Hamidoğullan beyliklerinin Osmanlılarca fethi
1380'ler  Teke'nin Osmanlılarca fethi
1385  Niş'in Osmanlıların eline geçmesi
1387  Thessalonike'nin [Selanik] Osmanlıların eline geçmesi
1389  Kosova Muharebesi
1389-1402  1.  Bayezid
1389-1390  Aydın ve Menteşe beyliklerinin Osmanlılarca fethi
1394-1402  Konstantinopolis'in Osmanlılarca kuşatılması
1396  Niğbolu Muharebesi
1397  Karamanoğullarının Osmanlılarca alt edilmesi
1402  Ankara Muharebesi
1402-1413  Osmanlılar arasında öldürücü çatışmalar dönemi
1413-1421  1. Mehmed
1416  Şeyh Bedreddin ve Börklüce Mustafa  İsyanı
1421-1444, 1446-1451  il. Murad
1422  Konstantinopolis'in Osmanlılarca kuşatılması
1430  Thessalonike'nin Osmanlıların eline geçm esi
1444  Varna Muharebesi
1444-1446, 1451-1481  il. Mehmed
1448  11.  Kosova Muharebesi
1453  Konstanti nopolis'in Osmanlılarca fethi


Bizans 1071-1078  VII. Mihail Dukas
1078-1081  III. Nikefo ros  Botaneiates
1081-1118  1. Aleksios Komnenos
1118-1143  il. İoannes Komnenos
ıı43-1180  1. Manuel Komnenos
1180-1183  il. Aleksios Komnenos
1183-1185  1. Andronikos Komnenos
1185-1195, 1203-1204  11.  İsakios Angelos
1195-1203  III.  Aleksios Angelos
1203-1204  il. İsak ios Angelos ve iV. Aleksios Angelos
1204  V. Aleksios Dukas Konstantinopolis'in iV. Haçlı Seferi kuvvetlerince ele geçirilmesi
1204-1261 Konstantinopolis Latin Krallığı
1204-1461 Trebizond [Trabzon] Latin Krallığı
1204-1222 I. Theodoros Laskaris
1222-1254 III. İoannes Dukas Vatatzes
1254-1258 II. Theodoros Laskaris
1258-1259 IV. İoannes Laskaris
1259-1282 VIII. Mihail Paleologos
1282-1328 II. Andronikos Paleologos
1328-1341 III. Andronikos Paleologos
1341-1391 V. İoannes Paleologos
1341-1347 Bizans'ta iç savaş
1347-1354 VI. İoannes Kantakuzenos
1373-1376 II. Manuel Paleologos
1376-1379 IV. Andronikos Paleologos
1391-1425 II. Manuel Paleologos
1425-1448 VIII. İoannes Paleologos
1448-1453 XI. Konstantinos Paleologos 

İnsanlığın Varoluşu ve İlk İnsanlar

İnsanlığın Varoluşu ve İlk İnsanlar. İnsanoğlunun ortaya çıkışı ve ilk insan toplulukları ile ilgili araştırma notları.

İnsanlığın varoluşu hakkında muhtelif tez ve teoriler sunulmaktadır. Evrim teorisi, tüm canlıların suda oluşan bir bakteri hücresinden, insanlığında bu hücrenin evrim süreci içerisindeki gelişiminden türediğini tez olarak sunmaktadır. 


İslam dini ise insanlığın Adem ve Havva’nın yaradılışıyla türediğini tebliğ etmektedir. Buna mukabil Kur-an’ı  Kerim’de Mü’minun suresi 12-14. Ayetlerinde “Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hülasadan yarattık” ifadesi mevcuttur. Kimi din alimleri bu ayetin evrim teorisiyle uyuştuğunu ifade etse de bu konudaki  görüş şahsa münhasırdır.

Elbette biz insanlığın varoluşu konusunda görüşü kişilere bırakacağız. İnsanlığın varoluşuyla birlikte başlayan Tarih sürecini inceleyerek , insanoğlunun etnik geçmişlerini özetleyeceğiz.

İlk Canlının Ortaya Çıkışı (3.7 Milyar Yıl)

Günümüzün gelişmiş teknikleri ve bu tekniklere dayalı teorilerle ortaya sunulan teze göre 15 Milyar yıl önce meydana gelen büyük patlamayla (Bing Bang) evren oluşmuş, 5 Milyar yıl önce dünya kütlesi meydana gelmiş, 3.7 Milyar yıl öncede Dünya üzerindeki ilk protein ortaya çıkarak ilk canlı hücresi oluşmuştur. En azından günümüz imkanlarıyla ulaşılabilen en kabul edilebilir bulgu bu doğrultudadır.

İlerleyen yüzbinlerce yılda, dünyanın ısı ve su dengesinin ortaya çıkarttığı müsait tabiatla ilk canlılar vücut bularak dünyanın ilk sakinleri haline geldiler. 1800’lü yıllardan itibaren yapılan çalışmalarla gün yüzüne çıkartılan Paleontolojik (Fosil bilimi) araştırmalar, milyonlarca yıl önce varolan canlılara ait önemli bilgilere ulaşabildiler. Ve anladık ki bizden milyonlarca yıl önce büyük kütleli, devasa etobur ve otobur canlılar dünyanın bizden önceki ev sahipleriydi.

Günümüzden 3.7 Milyar yıl önce ortaya çıkan canlılık ve yine zaman içerisinde ortaya çıkan canlı türleri 2.500.000 yıl önce meydana gelen büyük buzul çağıyla önemli ölçüde azaldı ve kimi türler tamamen yok oldu. Bu buzul çağı, milyonlarca yıl devam ederek yeryüzündeki canlıların varlıklarının gelişiminde ve çeşitliliğinde önemli ölçüde engelleyici rol oynadı. Hem canlı türlerinin çok kısıtlı olduğu, hem de soğuk hava koşullarının ipuçları bırakılmasına imkan vermediği bu süre zarfına ait bilgilerimiz oldukça kısıtlı.

2.500.000 yıl önce başlayan Büyük Buzul Çağı ile soğuyan yerküre, ancak 200.000 bin yıl kadar önce ısınmaya başlayarak canlı türlerine daha geniş yaşam imkanları sağlamaya başladı. Bu süreye kadar kısıtlı şartlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan canlı türleri ancak 200.000’li yıllardan sonra çoğalmaya ve yayılmaya başlayabildiler.

Buzul çağının tamamen son bulması ve yer kürenin buzul çağının etkisinden tamamen çıkması ancak 10.000 li yıllarda mümkün olmuştur.

İlk İnsanın Ortaya Çıkışı (M.ö. 200.000 li yıllar)

İlk insanın ortaya çıkışı. Açıkçası günümüz için halen bir bilinmeyen ve gizemli bir olgu.  Evrenin varoluşunu, yerküre üzerindeki ilk canlının ortaya çıkışını, milyonlarca yıl önce yaşanmış buzul çağlarını ve canlı türlerini keşfedebilen bilim dünyası henüz İnsanlığın Varoluşu ile ilgili bilinmeyeni tam anlamıyla çözebilmiş değil.

Bilinmeyenlerle dolu bu gizemli varoluş süreci ancak kısıtlı teorilerle açıklanabiliyor. Üstelik sunulan teoriler temel dayanaklarında bile birbirleriyle çatışıyor. İnsanlığın ortaya çıkışı ile ilgili bilinmeyene yolculuğumuzda, bilim dünyasının ortaya çıkarttığı tezleri incelemek ve mantıklı olana itibar etmekle yetineceğiz.

Bilim dünyası, insanlığın kökeni Cromagnon (Kro Magnum) ve Neandertaller dir der. Tam olarak insan olmayan bu tür, insanın atası ve evrim teorisindeki insanla maymun arası bir geçiş evresi olarak değerlendiriliyor. Varoluşları 500 Bin yıl öncesine dayandırılan bu türler, tam olarak insan sayılmamakla birlikte hayvan olarak da nitelendirilmiyor. Konuşmayan, yazmayan, bunun yanında aklıyla hareket eden bu türler, zaman içerisinde insana dönüşerek yeryüzüne dağılmış olduğu ve buzul çağının ortadan kalkmasıyla evrimini tamamladığı kabul edilir.

Evrim teorisinin sunduğu bu teze göre modern insanın atası olan Cromagnon, 500 Bin – 200 Bin yılları arasında varolmuş, 200 Bin’li yıllardan sonra Homo Sapiens’e dönüşmeye başlamış ve günümüz insanı ortaya çıkmıştır. Halen pek çok bilimsel çevre bu teze itibar ediyor, bunun yanında hem tezi destekleyen hem de karşı çıkan çevrelerce bu teze tezat düşen bulgular üzerinde münakaşaya devam ediliyor.

Özetleyecek olursak Bilim dünyası bu konuda kararsız. En azından tartışmasız bir karara varabilmiş değil. Peki kutsal kitaplardan edinebileceğimiz bilgiler nelerdir? Bu noktada Bilim ile Din’i çatıştırma yada kıyaslama yapmayacağız. Hem Bilimden hem de Din’i ilimden elde edeceğimiz bulgularla mantık yürüteceğiz.
Kutsal kitaplar, özellikle de Kur-an’ı Kerim, şüphesiz hem dünya hem insan ile ilgili pek çok bilgi ve bulgu sunuyor. Bilimin, bilginin ve tarih bilincinin çok kısıtlı olduğu bu dönemlerde, Kur-an’ı Kerim’in hem dünyanın hem dünya üzerinde yaşayan canlılar hakkında pek çok bilimsel bulgu sunuyor olması hepimiz için şaşırtıcı ve ibret verici kabul edilir. 

Atmosferin katmanlarını, hücrenin yapısını, evrenin tasarımını ve henüz yakın zamanlarda ulaşabildiğimiz bilimsel verilere, günümüzden 1400 yıl önce “Anlayabileceğimiz bir dille” bize sunulmuş olması, insanlığın varoluşu ile ilgili ipuçlarını araştırırken de faydalı olabilecek bilgilere sahip olabileceğini düşündürüyor.

Kur-an ve tahrife uğramış olsa bile İncil ve Tevrat,bize  insanlığın varoluşu hakkında belli noktalarda net bilgiler veriyor. Kur-an, insanın bir “çamurdan bir hülasadan” yaratıldığını ifade ediyor. Bu ifade de hülasa, cümle içindeki anlamı itibariyle süzülmüş, özetlenmiş, kaynak olarak kullanılmış gibi anlamlarla ifade ediliyor. Tefsirlerden yorumlayabildiğimiz kadarıyla İnsanoğlunun, bir çamurun içerisindeki ilahi bir kıvılcımla ortaya çıktığı anlaşılıyor. 

Evrim teorisinin bu konu hakkındaki tezi, canlı türlerini oluşturan ilk hücrenin su ile toprağın birleştiği bir noktada oluşan bir hücreden meydana geldiğini, bu hücrenin denizde canlı türlerinin oluşumunu sağladığını, sonrasında canlıların sudan çıkarak diğer türleri oluşturduğunu savunur. Bu bakış açısı kimi din adamlarının Evrim teorisi ile Kuran’ın örtüştüğünü, aynı oluşumu anlattığını savunur. 

Nitekim, Kur-an, maddi ve şekil olarak bir tarifte bulunmadığından, belirtilen bu ipucunun şekil olarak anlaşılması pek mümkün olmamaktadır. Zira din kitaplarına biyoloji yada benzeri bir konsantre bilim kitabı olarak bakmak yanlış olacaktır. Elbette Kur-an bize anlayabileceğimiz nispette bir özet bilgi veriyor. Biz bu bilgiyi ipucu olarak kullanıp merakımızı gidermeye çalışacağız.

Hem bilimin, hem Kur-an’ın bize sunduğu ipuçlarıyla elde ettiğimiz bulgu, çok net olmamakla birlikte kaynak olarak kullanabileceğimiz bir ortak sonuç ortaya koyuyor. İlk insanın tek bir noktada oluştuğu, bu insanın çoğalarak diğer insan topluluklarına temel teşkil ettiği kabul edilebilir bir gerçek. Paleontolojik çalışmalarda elde edilen ilk insanlara ait bilgiler, günümüzden 100 Bin yıl öncesine ait. Yani ulaşabildiğimiz en eski insan toplulukları bizden 100 Bin yıl önce yaşamıştır diyebiliriz.

İlk insanın ortaya çıktığı bölge halen tartışma konusu. Bu konuda bilim çevreleri, yine elde edilen paleontolojik çalışmalarla insana ait en eski buluntuların Güney Afrika’da olduğunu belirtiyor. Diğer bölgelerde var olduklarına ait fosil bulguları bulunmamış olsa da Güney Afrika’ya sonradan göç etmiş olduklarını kabul etsek bile, buzul çağının etkisi altında bulunan kuzey bölgelerinde yaşam şartlarının zorluğu, diğer insanların yok olmuş olabileceğine yada sayılarının azlığı nedeniyle varlıklarının insanoğlunun göç hareketleriyle oluşan popülasyona bir katkı sağlamadığı görüşü daha ağır basıyor. Bu noktada karşımıza iki olasılık çıkıyor. İnsanoğlu ya Asya’da ortaya çıktı, bir bölümü Afrika’ya göç etti ve buradan Dünya’ya yayıldı ya da zaten Afrika’da ortaya çıkmıştı.

Sonuca varacak olursak, insanoğlu günümüzden 100 Bin yıl önce ortaya çıkarak Afrika’dan Kızıldeniz’i geçerek Arap yarımadasına, oradan da tüm dünyaya yayıldılar. Buzul çağının halen devam ettiği bu dönemde sayılarının birkaçbin’i geçmediği düşünülen ilk insanlar, yaşam imkanlarının daha geniş olduğu bölgelere göç etmiş, sayıca çoğalarak toplumları, milletleri ve kültürleri ortaya çıkartmışlardır.

Paleotik Çağ (M.Ö. 100.000 / M.Ö. 10.000)
İnsanoğlunun dünyayı mesken edindiği, farklı coğrafyalara yayıldığı ve Dünya toplumlarının temel unsurlarını oluşturduğu Paleotik dönem, yazılı kayıtların olmayışı ve sert iklim koşullarının ortaya çıkarttığı zorluklar nedeniyle yeteri kadar aydınlatılamıyor. Bu nedenden ötürü Tarihçiler bu döneme karanlık ve kayıtsız tarih adını veriliyor. On binlerce yıldan oluşan bu tarih dilimi, insanlığın temellerinin atıldığı bir dönem olmasının yanında en bilinmeyenli dönem unvanını da fazlasıyla hak ediyor.

İki buçuk milyon yıl önce başlayıp, 600 bin yıl önce zirve noktasına ulaşan buzul çağı, 100 Bin yıl önce ısınmaya başlamış ve nihayetinde 10 Bin yıl önce tamamen sona ermişti. Sert iklim değişiklikleri nedeniyle insanoğlunun yayılıp çoğalmasına engel olan buzullarla dolu kuzey coğrafyası, insanoğluyla birlikte diğer canlılarında çoğunu Afrika steplerine hapsetmişti. Doğa koşullarıyla birlikte vahşi ve yırtıcı hayvanlarla da mücadele etmek zorunda olan insanoğlu, zorlu yaşam mücadelesini sürdürdüğü coğrafyada uzun süredir varlığını sürdürmekteydi.

Paleotik çağı yaşayan ilk insanlar gırtlak sesleriyle konuşarak anlaşabiliyordu. Birbirleriyle iletişim kurabilen, plan yapabilen, küçük topluluklar halinde hareket edebilen bu insanlar henüz sayıları çok azken kabile düzeni sayılamayacak küçük topluluklar halinde mağara ve doğal zorluklardan korunaklı bölgelerde bir arada yaşamaktaydılar. Sayıları ancak binlerle ifade edilen bu topluluk, zaman içerisinde doğal imkanlardan daha fazla faydalanmak amacıyla kuzey bölgelerine doğru hareket etmeye başladılar. İlk insanlar ilk kez ayrılıyor ve bölünüyordu. Zira aynı coğrafyada sıkışarak yaşamak, kısıtlı doğal imkanları paylaşmakta zorluklara neden oluyordu.

Biyolojik olarak tam anlamıyla birbirlerine benzeyen bu topluluk, ilerleyen zaman dilimlerinde küçük hareketlerle kuzey bölgelerine doğru ilerlemeye başladılar. Bu ilerleme yaklaşık olarak 30 bin yıl kadar devam etti. Halen kuzey bölgeleri ağır buzul ikliminden tamamen kurtulabilmiş değildi. Bunun yanında Güney Afrika ılıman ve yağmurlu iklimine sahipti. Kuzeye doğru gerçekleşen bu ilk göç hareketi 70 Binli yıllara kadar sürdü. 

Kuzey bölgeleri buzul çağının etkisinde, güney bölgeleri ise ılıman ve yağmurlu iklime sahipti ancak Afrikanın kuzey bölgesi Çöl halindeydi. Ağır karasal iklim, bu topluluğun kuzeye doğru göçünü imkansız hale getirmişti. Göç hareketinin, denize paralel olarak Afrikanın doğusundan yukarı doğru ilerleyişi Kızıl Deniz sahillerinde son buldu. Kavurucu çöl sıcaklarıyla baş edemeyecek olan bu ilk ilkel insanlar, kendilerine çıkış yolu olarak Arap yarım adasını buldular. 

Arap yarım adası ile Afrika kıtaları arasındaki en yakın nokta, bugün Cibuti olarak anılan Afrika ülkesi ile Yemen arasında bulunan, Aden körfezi ile Kızıl Denizi ayıran darboğaz alandır. Bu alan, günümüzde yaklaşık olarak 30 Km. civarında bir mesafede bulunur. 70 Bin yıl önce halen devam eden buzul çağının etkisiyle suların daha sığ olduğunu düşünecek olursak, tahminlere göre bu mesafe birkaç kilometre kadardı ve çok daha sığdı. İlk Afrikalı insanlar, bu sığ deniz geçidinden geçerek, Kızıl Deniz’i aşıp yeni bir Kıtaya ayak basmış oldular. Paleotik Çağ’daki dönüm noktası olan bu göç hareketi, Afrikalı ilk insanların Dünyaya yayılmasında kilometre taşı kabul edilir.

İnsanoğlu için yeni bir dönem başladı. 70 Bin yıl önce gerçekleşen bu göç hareketi ile ilk insanların bir bölümü Afrika’da kalmış, göç hareketine girişen diğer bölümü Arap yarım adasına ayak basmıştır. Yapılan araştırmalar, Afrika’nın kuzeyinde olduğu gibi Arap yarım adasının güneyinde de ağır çöl ikliminin bulunduğunu ortaya koyuyor. 

Arap Yarım adası, bugün olduğu gibi bundan 70 Bin yıl önce de Çöl iklimine sahipti. Bu konu üzerinde uzun süre çalışmalar yapan Paleontologlar, tutarlı bir dayanak bulunamayan bu tezden vazgeçmeyi bile düşündüler. Ancak yakın zamanda yapılan araştırmalar çok ilginç sonuçlar ortaya çıkarttı. Göç hareketinin gerçekleştiği bölgede yapılan kazı çalışmaları, bu bölgelerde küçük tatlı su kaynakları olduğunu ortaya çıkarttı. Üstelik bu bölgelerden göç eden topluluklara ait kalıntılara da ulaştılar. Böylelikle ilk insanların Afrikadan Arap yarımadasına çıktığı kesin olarak tespit edilmiş oldu.

Arap yarım adasının güneyinden, bugünkü yemen sahillerinden devam eden göç hareketi, kuzeydeki çöl iklimine rağmen sahil boyunca seyrekte olsa bulunabilen tatlı su kaynakları ile mümkün olabildi. Yemen sahilleri boyunca ilerleyen topluluklar, ağır çöl ikliminin hakim olduğu coğrafyada tam anlamıyla bir vaha ile karşılaştılar. Bugün Dahar Vadisi olarak anılan bölge, bundan 70 Bin yıl önce, Arap denizindeki hava akımları sonucu oluşan küçük çaplı bir iklimin etkisindeydi. 

Etrafı çöllerle kaplı olan bu bölge, muson rüzgarlarının ortaya çıkarttığı küçük çaplı iklimin etkisiyle bolca yağmur alıyordu. Etrafı çöl iklimiyle çevrili olan vadi, aldığı yağmurların etkisiyle geniş bitki ve hayvan çeşitliliği ile yaşam için fevkalade ideal bir bölge oluşturmuştu. İlk insanlar, daha önce karşılaşmadıkları bu fevkalade çeşitlilikteki bölgeye yerleşerek ve doğal kaynakların sağladığı imkanlarla bu bölgeyi uzun süre mesken tutarak hızla çoğaldılar. Öyleki bulundukları bölgeyi dolduran insanlar, zaman içerisinde göç etme ihtiyacı hissederek arap yarım adasının sahillerinden doğuya doğru yeni göç hareketleri başlattılar.

İlk insanın dünyaya yayılışını bu noktaya kadar adım adım takip edebildik. Afrika’da ortaya çıkan ilk insan toplulukları önce kuzeye, sonra Arap yarım adasına çıktılar, Yemen sahilleri boyunca ilerleyerek Dahar Vadisine ulaştılar. Yaşanabilir tabiatın etkisiyle hızla çoğalarak sayıları artan bu insan toplulukları için artık belirli bir güzergah olmayacaktır. 

Arap yarım adasının güneyinden sahil boyunca devam eden göç hareketiyle önce Asya’ya, sonra dünyanın pek çok farklı bölgesine dağınık şekilde göç hareketleri başlatan ilk insanlar, hızla çoğalmaya ve yayılmaya başladılar. Böylece Yerküre, İnsanoğlu ile tanıştı.


Farklı coğrafyaların, farklı iklim koşullarının, farklı güneş ışın açılarının, topraktaki farklı radyoaktivitelerin tesiriyle genetik olarak farklılaşan İnsan toplulukları, dağıldıkları coğrafyalarda kendilerine has genetik ve fiziki görünümlere ayrılmış ve insanlığın temelini teşkil eden ilk etnik unsurları ortaya çıkartmış oldular. İlk dönemlerinde gırtlak sesleriyle anlaşan insanlar, çoğalarak iletişim kurmaya başlamış, gırtlak seslerinden dil ve dudak seslerine geçerek dilleri oluşturdular. 

Bu lisanlar topluluklar arasındaki mesafelerin etkisiyle ayrı ayrı geliştiği için ayrı ayrı diller meydana gelmiş oldu. Dilleri ayrılan insanlar, haliyle iletişim güçlükleri sebebiyle ayrışarak etnik unsurlar haline geldiler. Sayıları hızla artan insanoğlu, uzun süre bir arada yaşayarak kendi yaşayış tarzlarını ve kendi kültürlerini oluşturdular.

17 Mayıs 2018 Perşembe

2. İnönü Savaşı (Kısaca)

Londra Konferansı’nın barış önerilerinin TBMM Hükümeti’nce reddedilmesi üzerine, İtilaf Devletleri’nin isteklerini zorla Türklere kabul ettirmekle görevlendirilen Yunanlılar, Bursa üzerinden Eskişehir’e, Uşak üzerinden Afyon’a doğru 23 Mart 1921'de saldırıya geçtiler. Yunanlılar, Bilecik’i, İnönü’de Metris Tepe’yi ve Uşak’ı ele geçirmeleri üzerine, TBMM Muhafız Taburu cepheye gönderildi. 

Böylece güçlenen Türk kuvvetleri karşı saldırıya geçerek Yunan saldırısını püskürttü. Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey’in savaş süresince verdiği “mevzilerin kesin olarak savunulması” emri başarının elde edilmesinde etken oldu.1 Nisan 1921’de Yunan ordusu Bursa’ya çekilmeye başladı. Böylece Yunanlılar İnönü’de ikinci kez yenildiler.

Sonuç:
TBMM Hükümeti varlığını bütün Avrupa devletlerine, resmen olmasa da kabul ettirdi; içte ve dışta nüfuz ve saygınlığı yükseldi.
2. İnönü Savaşı
Avrupa ülkelerinde, İngiliz ve Yunan politikasına karşı güvensizlik ve muhalefet başladı.
Ordu mensuplarında, her bakımdan kendilerine güven arttı.
Bu durum karşısında, Fransızlar Zonguldak’tan, İtalyanlar Güney Anadolu’dan çekilmek zorunda kaldılar.
Türk ordusunun kazandığı zaferler, İtilaf Devletleri’ni Türkler hakkında yararlı kararlar almaya zorladı.

II.İkinci İnönü Muharebesi’nin kazanılmasından, Sovyet Rusya ve Afganistan gibi dost devletlerde büyük bir memnunluk duyulmuş ve bu resmen Türk hükümeti’ne bildirilmiştir.

16 Şubat 2018 Cuma

Medeniyetler Tarihi Kronolojisi


  • Abazaların Tarihi
  • Abbasiler Dönemi
  • Altınordu Devleti Tarihi
  • Artuklular Beyliği
  • Attila'nın Hayatı
  • Augustus Dönemi
  • Avarlar Tarihi
  • Aydınoğulları Beyliği
  • Babür İmparatorluğunun Tarihi
  • Bambaralar Kimlerdir?
  • Bilge Kağanın Hayatı
  • Bizans İmparatorluğu Tarihi
  • Büyük İskender İmparatorluğu
  • Cengiz Han Hayatı
  • Dandanakan Savaşı Tarihi
  • Danişmendliler Beyliği
  • Deniz Kavimleri Olayı
  • Dulkadiroğulları Beyliği
  • Dürziler Kimdir?
  • Ege ve Yunan Medeniyetleri
  • Eski Türklerde Adsız
  • Eski Yunan Tarihi
  • Farnklar ve Clovis
  • Fenikelilerin Tarihi
  • Feodalite Nedir?
  • Frigya Uygarlığı
  • Galya ve Galyalılar
  • Gaznelilerin Tarihi
  • Germenlerin Tarihi
  • Germiyanoğulları Beyliği
  • Gronikos Çatışması
  • Göktürklerin Tarihi
  • Harzemşahlar Devleti
  • Hazarların Tarihi
  • Haçlı Seferlerinin Tarihi
  • Hitit Mimarisi
  • Hititlerin Tarihi
  • Hunların Tarihi
  • Kapadokya Tarihi
  • Karahanlılar Dönemi
  • Karamanoğulları Tarihi
  • Kavimler Göçünün Tarihi
  • Keltlerin Tarihi
  • Kleopatranın Hayatı
  • Kommagene Krallığı
  • Lelegler
  • Lidya Uygarlığı
  • Marcus Tillius Cicero
  • Maya Takvimi
  • Mengüçoğulları Beyliği
  • Menteşeoğulları Beyliği
  • Metropolis Antik Kenti
  • Mezopotamya Medeniyeti
  • Milasın Tarihi
  • Mısır Medeniyeti
  • Osmanoğulları Beyliği
  • Oğuzların Tarihi
  • Perikles Dönemi
  • Ramazanoğulları Beyliği
  • Romalıların Tarihi
  • Saltuklular Beyliği
  • Sezarın Hayatı
  • Tapınak Şövalyeleri
  • Teodora Kimdir?
  • Timur İmparatorluğu
  • Türk Devletlerinin Tarihleri
  • Urartuların Tarihi
  • Uygurların Tarihi
  • Vikinglerin Tarihi
  • Zigguratlar
  • İasos Antik Kenti
  • İbranilerin Tarihi
  • İskenderiye Şehri
  • İzmir ve Efes Beylikleri

11 Şubat 2018 Pazar

Müslüman-Türk Devletlerinde Kültür ve Uygarlık

Hükümdar ve Saray
Devlet hanedanın ortak malı olarak kabul edilirdi.
Bu durum hükümdarın ölümünden sonra taht kavgalarına sebep olur, devleti zayıflatırdı.
Bazı Türk-İslam Devletleri'nde hükümdar, Sultan sanını kullandı.
İlk Türk-İslam Devletleri'nde hükümdar tahta çıkınca Abbasi halifelerinin tasdiğini istedi.

Merkez Teşkilatı
Hükümet, Divan-ı Saltanat denilenBüyük Divan'dan meydana gelirdi.
Divanın başkanı hükümdardı.
Selçuklular bu kurumu Abbasilerden almışlardır.
Büyük Divan'a bağlı olan dört divan şunlardı:
İstifa Divanı; Mali işlerle ilgilenen divandır. Başkanlığını müstevfi yapardı.
Tuğra Divanı; Devletin yazışmalarının yapıldığı divandır.
İsraf Divanı; Mal işlerin yolunda gidip gitmediğini kontrol eden divandır. Başkanına müsrif denirdi.
Divan-ı Arz; Ordu ve asker maaşları ile ilgilenen divandır.

Taşra Teşkilatı
Başkent dışındaki idari birimlere vilayet denirdi.
Vilayetlerin başında şehzadeler veya vali statüsünde naipler bulunurdu.
Anadolu Selçuklularında üç tip vilayet bulunurdu.
Meliklerin yönettiği vilayetler; bunlar hanedan tarafından gönderilen meliklerin doğrudan hükümdara bağlı olduğu vilayetlerdi.
Divan Dairesi vilayetleri; yönetimi divana ait olan vilayetlerdi.
Bizans sınırında bulunan vilayetler;
Başında uç beyi denilen sınır koruyucu beylerin bulunduğu vilayetlerdi.

Hukuk
İslamiyet'in kabulü ile hukuk kuralları değişikliğe uğradı, Türk töresi ile İslami kurallar bir sentez haline getirildi.
Adli teşkilat; Şeri Yargı ve Örfi Yargı olmak üzere ikiye ayrılırdı.
Şer'i Yargı; kadıların başkanlığındaki mahkemeler tarafından yürütülürdü.
Örfi Yargı; vergilere, askeriye ile, ikta sahipleri ve ticarete ilişkin kanunlarla ilgilenirdi.
Hükümdarların halkın şikayetlerini dinlemek amacıyla düzenlediği Mezali Divanları da görülürdü.
Askeri davalara kadı askerler denilen kadılar bakardı.

Ordu
İlk Türk-İslam Devletleri'nde ordu Türkmenlerden oluşurdu.
Karahanlılarda ordu Hassa ordusu, Eyalet askerleri ve Türkmen kuvvetleri olmak üzere üç bölüme ayrılmıştı.
Selçuklularda, Karahanlılar'dan farklı olarak ikta askerleri, bağlı devletlerin askerleri ve gönüllü askerler vardı.
Hassa Ordusunda, askerlik için ayrılan çocuklar belirli merkezlerde yetiştirilir, sultanlar Hassa Birliklerini burada yetişen askerler arasından seçerlerdi.
Eyalet askerleri; Şehzadelerin ve valilerin yönetimindeki askerlerdi.
Türkmen birlikleri; Göçebe Türkmen boylarının savaş anında orduya katılmaları ile oluşan birliklerdi.

Toprak Yönetimi
Devlete ait ve miri arazi olarak adlandırılan topraklar dört bölüme ayrılmıştı.
Has arazi ; Geliri hükümdara ait olan arazilerdi.
İkta arazi; Gelirlerine göre önemli devlet görevlilerine dağıtılan arazilerdi.
Mülk arazi; Başarılı devlet adamlarına verilen arazi idi. Bu topraklara sahip olanlar toprak hakkında her türlü tasarrufa sahipti.
Vakıf arazi; İlmi ve sosyal kuruluşların masraflarını karşılamak amacıyla bu kuruluşlara tahsis edilen arazilerdi.
Haraci arazi; Müslüman olmayan halka ait arazilerdi.

Din
İslamiyet'in kabulünden sonra İslam dinini yaymak için önemli çalışmalar yapmışlardı.
İslamiyet'te gaza denilen Müslüman olmayan ülkelere yönelik savaşlar ile önemli fetihler gerçekleştirmişlerdi.
İslam dini ile İslamiyetten önceki kültürlerin birleşmesi ile Babalik, Bektaşlik, Ekberilik ve Mevlevilik gibi çeşitli tarikatlar oluşturulmuştu.
İslamiyeti yaymak amacıyla eserler yazılmış, Kur'anı'ın yayılması amacıyla çalışmalar yapılmıştı.

Ekonomik Haya
Tulunoğulları ve Akşidler, doğu ve batı ticaret yolları arasında oldukları için ticarette oldukça gelişmişti.
Eyyubiler ve Memlüklüler'de ise Mısır'la ticaret çok gelişmişti.
Memlüklüler döneminde Trablus, Şam, İskenderiye, Dimyat, Yafa ve Akka önemli ticaret merkezleri haline geldi.
Ümit Burnu'nun buluması ile bu ticaret merkezleri önemini yitirdi.
Gazneliler, Hindistan topraklarını ele geçirerek ekonomilerini canlandırmıştı.
Büyük Selçuklular'da, Orta Asya ve Hindistan'dan gelen ticaret yollarının geçmesi ülkeyi zengin bir hale getirmişti.
Anadolu Selçuklu Devleti, ticaret yolları üzerinde yaptığı vakıf kuruluşları, han ve kervansaraylarla ticari alanda gelişmişti.

Sosyal Hayat
Türk-İslam Devletleri'nde göçebe bir hayat görülmüş, göçebecilikten dolayı hayvancılık gelişmişti.
Yerleşik hayata geçildikçe köylerde oturanlar tarımla, şehirlerde yaşayanlar ise ticaret ve el sanatlarıyla uğraşmışlardı.
Şehirlerde ticaretle uğraşanlar Ahi teşkilatını oluşturmuşladı.
Anadolu Selçukluları zamanında Türkler zengin ve mutlu bir hayat sürmüşlerdi.

Bilim
Türk İslam Devletleri'nde medreseler bilim merkezi idi.
Büyük Selçuklu Devleti zamanında, dünyanın ilk üniversitesi olarak kabul edilen Nizamiye Medresesi yapıldı.
Medreselerde Kur'an, hadis, kelam, fıkıh, Arap dili ve edebiyatı, matematik, mantık geometri ve tarih okutulurdu.
Önemli bilim adamlarının başlıcaları; Farabi, Biruni, İbn-i Türk, İbn-i Sina, Gazali, Ömer Hayyam'dır.

Sanat
Türk-İslam devletlerindeki sanat eserlerinde mimari ağırlıkta idi.
Türk-İslam Devletleri tarafından yapılan ve günümüzde hala ayakta duran sanat eserlerinden bazıları şunlardır:
Tulunoğlu Camii
Baybars Camii
Mescid-i Cuma
Sultan Sencer Türbesi
Alaaddin Camii

Burmalı Minare

Orta Asya ve Yakın Doğu'da kurulan Diğer Müslüman Türk Devletleri

Diğer Müslüman Türk Devletleri

Fatimiler
Şii Müslümanlar tarafından 969 yılında Tunus'ta kuruldu.
969 yılında Mısır'ı alarak Akşid devletine son verdiler.
Abbas halifesine saldırılarda bulunması üzerine Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey tarafından Suriye'den çıkarıldılar.
Haçlı saldırılarına karşı koyamayan Fatimiler, 1171 yılında Selahaddin Eyyubi tarafından yıkıldı.
UYARI : Batıni mezhebinden olan Fatimilerin 972'de kurdukları El-Ezher medresesi dönemin en önemli eğitim kuruluşudur.

Eyyubiler
Mısır'da, 1174 tarihinde Selahaddin Eyyubi tarafından kuruldu.
Selahaddin Eyyubi, Filistin, Suriye, Irak ve Yemen'i fethetti.
Selahaddin Eyyubi, Haçlılarla büyük savaşlar yaptı.
Haçlıların elinden Kudüs'ü geri aldı.
Eyyubi Devleti, 1250 yılında Kölemen komutanlarından Aybeg tarafından yıkıldı.

Memlük Devleti
1250 tarihinde Aybeg Türkmeni tarafından Mısır'da kuruldu.
Haçlılar ve Moğollarla büyük mücadeleler yaptılar.
Abbasi halifeliğinin koruyuculuğunu üstlendiler.
Ayn-ı Calud Savaşı ile Memlük hükümdarı Baybars, Mısır ve Avrupa'yı Moğol istilasından kurtardı.
Hicaz, Filistin ve Suriye'de egemen olna Memlüklüler bahrat yolu ticaretini ele geçirerek ekonomik yönden güç kazandı.
Anadolu üzerindeki emelleri nedeniyle Osmanlılarla uzun süre mücadele ettiler.
Memlüklüler, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında yapılan Merc-i Dabık ve Ridaniye Savaşları sonunda yıkıldı.
UYARI : Hükümdarlığın veraset yoluyla geçmediği tek Türk devletidir. Memlük Sultanları komutanlar arasından seçimle gelirdi.

Harzemşahlar
Merkez Gürgenç olmak üzere 1097 tarihinde Atsız tarafından kuruldu.
Moğol saldırıları sonucunda zayıfladılar.
Anadolu Selçukluları ile 1230'da yaptıkları Yassı Çimen Savaşı'nda yenildiler.
Moğol istilası sonrasında topraklarını terkedip Selçuklulara sığındılar.
UYARI : Selçuklulara bağlı atabeylerden imparatorluğa dönüşen tek devlettir.

Moğol İmparatorluğu
1196 yılında Temuçin, yani Cengiz Han tarafından başkent Karakurum olmak üzere kuruldu.
Cengiz Han 1227 yılında öldü.
Cengiz Han ölmeden önce eski bir Türk geleneğine uyarak topraklarını oğulları ve torunları arasında paylaştırdı.
UYARI : Moğollar (Cengiz Han)
Altınorda Hanlığı İlhanlılar Çağatay Hanlığı Kubilay Hanlığı
(1256 - 1502) (1256-1335) (1227 - 1370) (1206-1368)
(Hazar Denizi'nin (İran ve Doğu (Türkistan) (Çin) Kuzeyinden Kırım'a Anadolu)
kadar uzanan topraklar)

Timur İmparatorluğu
Timur tarafından 1335 yılında Semerkant merkez olmak üzere kuruldu.
1401 yılında Karakoyunlu Devleti'nin topraklarının büyük bir kısmını ele geçirdi.
Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf'un Osmanlı Devleti'ne sığınması üzerine Anadolu'ya girdi.
1402 yılında Çubuk Ovası'nda Osmanlı Devleti ile Ankara Savaşı'nı yaptı ve Yıldırım Bayezıt'ı yendi.
Timur'un ölümünden sonra devlet parçalandı.

UYARI : Bu dönem, ticaret ve bilimde özenli gelişmelerin olduğu bir dönemdir. Astronomi alalında Uluğ Bey, Edebiyat alanında Ali Şir Nevai ve Matematik alanında Ali Kuşçu gibi ünlü isimler yetişti.

Türkiye Tarihi

Türkiye Tarihi

Malazgirt Savaşı (1071) ile başlayan ve bugünkü sınırlarımız üzerinde, Türklerin kurduğu devletlerin tamamının birden oluşturduğu Türkiye Tarihi'nin ilk bölümünü ilk Türkmen Beylikleri oluşturur.

Anadolu'da İlk Türk Beylikleri

Danişmentliler
Danişmentliler 1080 yılında Sivas merkez olmak üzere kuruldu.
Kurucusu Melikşah'ın komutanlarından Danişmentoğlu Ahmet Gazi'dir. Bizanslılar'a ve Haçlılara karşı mücadele etmişlerdir.
Danişmenliler'in varlığına 1178 tarihinde Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Kılıç Arslan son vermiştir.

Saltuklular
Saltuklular, 1072'de Erzurum merkez olmak üzere kurulmuştur. Kurucusu Alp Arslan'ın komutanlarından Ebulkasım Saltuk'tur. Haçlılar ve Gürcülerle mücadele etmişlerdir. Saltukluların varlığına 1202'de Anadolu Selçuklu hükümdarı Rükneddin Süleyman Şah son vermiştir.

Mengücekliler
Mengücekliler, 1080 tarihinde Erzincan merkez olmak üzere kurulmuştur. Kurucusu Alp Arslan'ın komutanlarından Mengücek Gazi'dir. Gürcülere ve Rumlara karşı mücadele etmişlerdir. Mengüceklerin varlığına 1228 tarihindeAnadolu Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat son vermiştir.

Artuklular
Artuklular, 1102'de Harput, Diyarbakır, Halep ve Mardin civarında kurulmuştur. Bu beyliğin Hasankeyf kolu 1102'de Diyarbakır'da kurulmuştur ve 1231'de Eyyubiler tarafından yıkılmıştır.
Diğer kolu olan Harput kolu 1112'de Harput'ta kurulmuştur ve 1234'te Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yıkılmıştır. Diğer bir kolu olan Mardin kolu ise, 1108'de Mardin'de kurulmuştur ve 1409'da Karakoyunlular tarafından yıkılmıştır.

Çaka Beyliği
Çaka Bey Devleti 1081 tarihinde İzmir'de kurulmuştur. Kurucusu Çaka Bey'dir. İlk denizci Türk devleti olan bu beylik bazı Ege Adaları'na sahip olmuştur. Beyliğin kurucusu Çaka Bey, İstanbul'u kuşatmak isteyince, Bizans'ın kışkırtmaları sonucu I. Kılıç Arslan tarafından öldürtülmüştür. Çaka Beyliği 1093 tarihinde Bizans tarafından yıkıldı. Böylece Batı Anadolu'dakiilk Türk egemenliği sona ermiş oldu.

Anadolu Selçuklu Devleti

Kuruluş Devri
Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah tarafından Anadolu hükümdarlığına tayin edilen Kutalmış'ınoğlu Süleyman Şah tarafından 1077 tarihinde kuruldu.
Büyük Selçuklular'a bağlı olan bu devletin başkenti İznik idi.
Süleyman Şah, halife tarafından onaylanarak "Sultan" ünvanı ile şereflendirildi.

Süleyman Şah Dönemi 
1077 tarihinde Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurdu.
İlk önce Konya, Afyon, Kütahya'yı alarak İznik'e kadar ilerledi.
Tarihte ilk kez Boğaz'ın Anadolu yakası Türkler tarafından kontrol altına alındı.
1086 yılında yapılan Habur Savaşı'nda Suriye Selçuklu hükümdarı Tutuş'a yenildi ve öldü.
UYARI : Boğazın Anadolu yakası ilk defa kontrol altına alınmış ve Boğaz'dan geçen gemilerden gümrük alınmıştır.
  
I. Kılıç Arslan Dönemi
Malikşah'ın ölümü üzerine Berkyaruk, Süleyman Şah'ın oğlu Kılıç Arslan'ı 1092'de Anadolu hükümdarlığına tayin etti.
1096 yılında başlayan I. Haçlı Seferi'nde, İznik ve Batı Anadolu Bizanslılara verildi.
UYARI : Bu durum Bizans'ın işine gelmiş, Türklere karşı savunmayı bırakıp taarruza geçmiştir. 
I. Kılıç Arslan, 1107 tarihinde Büyük Selçuklularla yaptığı savaşta Habur Irmağı'nda boğularak öldü.
UYARI : İznik 'in kaybedilmesi üzerine devletin merkezi Konya'ya taşınmıştır. Bu durum Türkler'in Batı'ya ilerleyişini bir süre engellemiştir.
  
I. Mesud Dönemi
1116 tarinde Aadolu Selçuklu Devleti'nin başına geçti.
Bir süre Danişmentlilere bağlı olarak hareket etmek zorunda kaldı.
1147 tarihinde II. Haçlı seferi başladı. Haçlılar bozguna uğratıldı.
Sultan I. Mesut 1155 tarihinde vefat etti.
UYARI : Anadolu'daki ilk bayındırlık ve kurumlaşma hareketleri bu dönemde başlamıştır.
  
II. Kılıç Arslan Dönemi
I. Mesut'un 1155 tarihinde ölümü üzerine oğlu II. Kılıç Arslan başa geçti.
1176 tarihinde Miryakefalon'da Bizanslılar bozguna uğratıldı.
UYARI : Bir daha Anadolu için "Türkler'in işgali altındaki ülke" deyimi kullanılmadı.
Miryakefalon'dan sonra Türkler'in Anadolu'ya yerleşmesi kesinleşti.
1178 tarihinde Danişmenliler Beyliği'ne son verildi.
II. Kılıç Arslan, 1192 yılında öldü. Selçuklu tahtına Gıyaseddin Keyhüsrev geçti.
  
Süleyman Şah Dönemi
Rükneddin Süleyman, 1192 tarihinde tahta geçen Gıyaseddin Keyhüsrev'i tanımayarak, 1196 tarihinde başa geçti.
Bizans'ı vergiye bağladı, Çukurova Ermenilerini Torosların güneyine çekilmeye zorladı.
Saltuklu Beyliği'ne son verdi. Süleyman Şah, 1204 tarihinde öldü. 
UYARI : Bu tarihten itibaren Anadolu Selçukluları Gürcülerle komşu oldu.

I. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi
Süleyman Şah'ın 1204 yılında ölümü üzerine tahta Gıyaseddin Keyhüsrev yeniden geçti.
Karadeniz seferi sonunda Trabzon Rum Devleti'ni yendi.
Akdeniz seferi sonunda Antalya'yı aldı. 
UYARI : Anadolu Selçukluları ilk kez Akdeniz'e indi. Antalya ithalat ve ihracat yapılan yer haline geldi. Ticareti geliştirmek amacıyla Venedik'le ilk defa ticaret anlaşması yaptı.
İlk defa bir ticaret anlaşması Venediklilerle bu dönemde yapıldı.
Gıyaseddin Keyhüsrev 1211 tarihinde öldü.

I. İzzeddin Keykavus Dönemi
Gıyaseddin Keyhüsrev'in 1211 yılında ölmesi üzerine tahta geçti.
Trabzon Rum İmparatorluğu'nu yenerek Sinop'u fethetti.
Böylece Anadolu Selçukluları ilk defa Karadeniz'e ulaştı.
Kıbrıs Krllığı ve Venedik Cumhuriyeti ile ticaret antlaşmaları imzaladı.
I. İzzettin Keykavus 1220 yılında öldü.

Alaaddin Keykubat Dönemi
İzzettin Keykavus'un 1220 yılında ölümü üzerine tahta geçti.
Kırım'a bir donanma göndererek Kırım'ın Suğdak Limanı'nı fethetti. 
UYARI : Anadolu Selçuklu Devleti böylece ilk deniz aşırı sefer yapmış oldu. Karadeniz ticareti tam güvenliğe kavuştu. 
1228'de Mengücek Beyliğine son verdi.
1230 tarihinde Yassı Çimen Savaşı'nda Harzemşahları yendi. 
UYARI : Bu savaşın tek olumsuz yönü Anadolu'yu Moğol istilasına açık hale getirmesidir. Bunun nedeni Harezmşahların Anadolu Selçukluları ile Moğollar arasında tampon bölge olmasıdır. Bu tampon bölge ortadan kalkınca Anadolu Moğollarla komşu oldu.
I. Alaaddin Keykubat 1237 yılında bir ziyafet esnasında zehirlenerek öldü.

Yıkılış Dönemi
Alaaddin Keykubat'ın ölümü üzerineoğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta geçti.
Asya'da başlayan Moğol istilası bir çok Türkmen boyunun Anadolu'ya göç etmesine neden oldu. 
Baba İshak, 1240 tarihinde devlete karşı ayaklandı.
1242 yılında Moğollar, Anadolu'ya girdi.
1243 yılında Kösedağ Savaşı'nda Selçuklular yenildi.
II. Gıyaseddin'in ölümü üzerine Rükneddin Kılıç Aslan tahta geçti.
Memlük hükümdarı Baybars Anadolu'yu Moğol baskısından kurtarmak için Anadolu'ya gelerek Moğolları yenilgiye uğrattı.

Anadolu Türk Beylikleri
Malazgirt Savaşı (1071) ile başlayan ve bugünkü sınırlarımız üzerinde, Türklerin kurduğu devletlerin tamamının birden oluşturduğu Türkiye Tarihi'nin üçüncü bölümünü Anadolu Türkmen Beylikleri oluşturur.

Karamanoğulları
Karamanoğulları Beyliği, Oğuzların Afşar Boyu'ndan olup Karaman merkez olmak üzere 1256 tarihinde kurulmuştu.
Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılması üzerine Anadolu'da en güçlü devlet olmuşlardı. Karamanoğlu Mehmet bey döneminde Türkçe'yi resmi dil olarak kabul ettiler. Anadolu Türk Birliği'nin kurulmasında Osmanlılara karşı en çok mücadele eden beylik Karamanoğlu Beyliği olmuştur. Yıldırım Bayezıt döneminde Osmanlılara katılan beylik, Ankara Savaşı'ndan sonra tekrar bağımsız olmuş, Fatih Sultan Mehmet döneminde etkisizleştirilerek, II. Bayezıt döneminde 1487 tarihinde yıkılmıştı.

Germiyanoğulları
1299 yılında kurulan Germiyanoğlu Beyliği'nin kurucusu Yakup Bey'dir. Kütahya civarında kurulmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra Anadolu'da en güçlü devlet olmuşlardır. Ege ve Marmara kıyılarına kadar ilerlemişlerdi. Germiyanoğlu Süleyman Şah Karamanoğullarına karşı topraklarını koruyabilmek amacıyla kızını I. Murat'ın oğlu Bayezıt'a vermiş, çeyizx olarak da Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı'yı bırakmıştı. Germiyanoğlu Beyliğinin varlığına 1390 tarihinde Yıldırım Bayezıt son vermişti.
1402 Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulan beylik 1428'de Osmanlı Devleti'ne katıldı.

Aydınoğulları
Aydınoğulları Beyliği, Germiyanoğulları Beyliği'ne bağlı komutanlardan Aydınoğlu Mehet Bey tarafından Birgi merkez olmak üzere 1308 tarihinde kurulmuştur. Denzicilikte gelişen bu beylik güçlü bir donanma oluşturmuştu. En ünlü denizcileri Gazi Umur Bey'dir.
Aydınoğulları Beyliği 1390'da Osmanlı Devleti'ne katılmıştı.
1402 Ankara Savaşı'ndan sonra Cüneyt Bey tarafından yeniden kurulmuşsa da 1425 tarihinde II. Murat zamanında Osmanlı Devleti'ne katılmıştır.

Saruhanoğulları
Saruhan beyliği, Germiyanoğulları Beyliği'ne bağlı komutanlardan Saruhan Bey tarafından Manisa'da kurulmuştu.
Denizciliğe önem veren Saruhan Beyliği, 1390 yılında Yıldırım Bayezıt tarafından ortadan kaldırılmış Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulmuşsa da, Çelebi Mehmet döneminde tamamen Osmanlılara katılmıştı.

Karesioğulları
Karesioğulları Beyliği, Germiyanoğulları beylerinden olan Karesi Bey tarafından Balıkesir ve Çanakkale çevresinde kurulmuştu. Denizcilikte oldukça ilerleyen Karesioğlu Beyliği 1345 yılında Orhan Bey tarafından ortadan kaldırılmıştır.
  
Hamidoğulları
Hamidoğulları Beyliği, Felekeddin Dündar Bey tarafından 1300 yılında Uluborlu merkez olmak üzere kurulmuştur.
Denizcilikle uğraşan Hamidoğulları Beyliği Yıldırım Bayezıt zamanında Osmanlılara katılmasına rağmen Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulmuş, 1423 yılında da II. Murat tarafından yıkılmıştır.

Eşrefoğulları
Eşrefoğulları Beyliği, Seyfeddin Süleyman tarafından Beyşehir merkez olmak üzere 1284 tarihinde kurulmuştur.
1326 yılında İlhanlılar tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Menteşoğulları
Menteşoğulları Beyliği, Menteş Bey tarafından Milas merkez olarak kurulmuştur. Denizcilikle uğraşan bu beylik, Yıldırım Bayezıt zamanında 1391'de Osmanlılara katılmıştı. Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulan beylik, II. Murat tarafından 1425'te tamamen ortadan kaldırıldı.

Candaroğulları (İsfendiyaroğulları)
Diğer adı İsfendiyaroğulları olan Candaroğulları Beyliği, Şemseddin Yaman tarafından 1292 yılında Sinop ve Kastamonu civarında kurulmuştur.
1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Eretna Beyliği
Eretna Devleti 1335 yılında Uygur Türkleri'nden Eretna Bey tarafından Orta Anadolu'da kurulmuştur. Devletin merkezi önce Sivas, sonra da Kayseri olmuştur. 1381 yılında Kadı Burhaneddin tarafından yıkılmıştır.
  
Kadı Burhaneddin
Kadı Burhaneddin 1381 yılında merkezi Sivas olmak üzere Kadı Burhaneddin Devleti'ni kurdu. Candaroğulları, Karamanoğulları ve Taceddinoğulları ile mücadele eden Kadı Burhaneddin Devleti, Timur tehlikesi karşısında Sivas halkının 1389 tarihinde şehri Yıldırım Bayezıt'e teslim etmesi ile Osmanlı'ya katılmıştı.

Dulkadiroğulları
1337 yılında Zeyneddin Karaca Bey tarafından Elbistan'da kurulan Dulkadiroğulları Devleti, Osmanlılar'la, Memlüklülerin arasını açan devlet olarak bilinir. Yavuz Sultan Selim tarafından 1515 Turnadağ Savaşı ile Osmanlı'ya katılmıştır. Bu beylik Osmanlı'ya katılanson beylik olup, bu beyliğin alınmasıyla Anadolu'da Türk birliği sağlanmış oldu.
  
Ramazanoğulları
Ramazanoğulları Beyliği, Ramazan Bey tarafından 1353 yılında Adana ve çevresinde kurulmuştur. İlk önce Memluk devletine bağlı iken Yavuz Sultan Selim ile birlikte Memlüklere karşı savaşmış, bundan sonra da Osmanlı Devleti'ne bağlı bir beylik olarak yaşamışlardır.

1608 tarihinde Osmanlı Devleti'ne bağlı bir vilayet haline getirilmiştir.